Kuzguni Aşk

 

Elinde hep iki boş su bidonu, hızlı hızlı yürüyor; kah sokak ortasında kah dağ, tepe, bayırda. Çeşmeye varıyor kimseye bakmadan, kafasını hafif hafif sallayarak yere bakıyor, hatta biraz da sola ya da sağa yatırarak başını. Hiç bekletmiyoruz çeşmede onu, herkes çekiliyor, suyunu dolduruyor. Aslında kimsenin olmadığı geceler geliyor çeşmeye çoğunlukla. Birileri varsa, aynı hızlı adımlarla geri dönüyor bazen. Saçları uzun biraz, kirli sakallı, tahmini ellili yaşlarda, temiz giyimli. Kardeşi bakıyormuş.

Evden dışarı çıktığı hiç görülmedi. Arada kapıyı açıyor, gülümseyerek olmayan biriyle konuşuyor ve kenara çekilerek içeri buyur ediyor, tekrar memnun ve gülümser halde kapıyı kapatıyor. Sarışın, hep temiz yüzlü, göbekli, saçları seyrelmiş, altmışlı yaşlarda olabilir. Sevimli bir yüzü var, devamlı gülümsemesindendir belki de. Annesi bakıyormuş.

Amasya’da gördüm, nakkaş Ferhat’ın Şirin için deldiği dağı. Tam şehre suyu getiriyormuş ki, kötü niyetli bir kadın yollanmış Mehmene Banu tarafından Ferhat’ın külüngle kayaları kırdığı yere. “Bırak!” demiş kadın, “Bırak dağları delmeyi, öldü Şirin!”. Şirin’in adını dağlara haykırırken elindeki külüngü fırlatmış havaya Ferhat. Yere düşerken külüng, Ferhat’ın başına çarpmış ve oracıkta can vermiş aşığımız. Şirin ise kendi adının acı acı yankılanmasını duyunca korkmuş, koşmuş dağa, gördüğü manzara karşısında atmış kendisini kayalıklardan aşağıya.

Atamamışlar kendilerini kayalardan… Şimdi hızlı hızlı su taşıyor ya da gelecek sevgiliyi bekliyorlar gülümseyerek. Çünkü aşklarını en silinmeyen yere kazımışlar; ne kağıda, ne ete…yüreğe! Aşkı yüreğe kazımak aklı baştan alıp götürebiliyormuş böyle… İşte sizi iki dünya arasında bırakan kuzguni bir aşk bu! Kays’ı Mecnun eden gibi! Sevda yüzünden gözlerini, aklını yitirmiş Kays, Leyla’sına kavuşamayınca.

Daha niceleri var; aşkları, yüreklerini parçalayan, hayattan kopmalarına neden olan, arafta kalan…

Ayşegül Bahçeci’nin şiirinde dediği gibi: Mevsimleri hiç sormayın onlara, en bilinmezindeler çünkü. Ne yağmur yağıyor, ne kardelenler açıyor… Beşinci mevsim onların yaşadıkları. Bu mevsimin güneşi solgun, umudu ölgün, yağan ise hüzün…

Ve şiirin devamı… Sanki onların yüreklerini parçalayarak çıkan sözcükler:

                                                  “…………………………………..

Bana mekanı sormayın söyleyemem

Toprağın altında mı üstünde mi yaşanır hayat?

Bu mevsimin en olmaz saatinde

Adımı bile unutmak isteğimde

Araftayım!

Cennet düşlerimde yitmiş.

Ve cehennem yüreğimde…

Hesaplaşır tüm alemle

Hangi mevsim, hangi saat

Hangi taraftayım?

Hiç bir şey sormayın bana

Mevsimsiz, zamansız, mekansız

En kötüsü yalnız… İlle de yalnız

Araftayım…”

Yalvarırken yukarı bakarız. Tanrının yukarıda olduğuna inançtan kaynaklanır bu durum. Varsa göğün katları, en üstüdür Tanrının yeri.

Ve kuşlar… Çok önemlidir hayatımızda. Tanrıya ulaşabilmenin simgeleri…

Özellikle de Kuzgun!..

Şamanların kuzgunu; bilinçsiz, karanlık bir boşluk ile bilinç ve aydınlığın arasında uçabilen üç gözlü kuş. Kuz; karanlık, gölgeli yer… Kuzey… Karanlığa giren kuzgun bu yolla sizi aydınlığa taşımanın peşindedir. Öte alemin habercisidir. Ölüme giden ruhun rehberi… İki dünya arasında yaşayabilen ruhani kuş; hayattakiler için ölüm, ölüler için hayatın sembolü.

Kızılderililerin kuzgunu; ruhu huzura kavuşmamış ya da son dileği gerçekleşmemiş insanın yaşama bakakalan hali…

Kuzgunidir aşkları her çağın Mecnunlarının, Ferhatlarının… Kalmışlar iki dünya arasında, varamayınca sevdiklerine.

Nasıl ister insan böylesi sevmeyi en kuzgunisinden..? Nasıl düşülür bu kadar kuzguni bir aşka..? Nasıl devam eder bir hayat beşinci mevsimin karanlık hüznünde?..

Aşkın en kuzguni yüzünde!

Meslektaşım, sevgili ressam arkadaşım; yine çok güzel bir resmi bitirdikten sonra çok heyecanlı bir şekilde beni aradı. Yok, resmi göstermek ya da anlatmak değildi, o resme koyduğu ismi benimle paylaşmaktı amacı.

Telefonu açtığımda daha “alo” diyemeden ben, “Burçak! Burçak… Çok güzel bir ifade buldum sevgili yazarım, belki kullanırsın:

                                                   Kuzguni Aşk!…”

Daha duyar duymaz irkildim aşkın kuzgunisinden.

Sonra ekledi; “Kuzgunun iki dünya arasında yaşadığına inanılıyor mitolojide”.

İşte tüm yazı, bu konuşmadan beş dakika sonra döküldü içimden.

Yazıyı bitirdim, sonra oturup Edgar Allen Poe’nun şiirini dinledim, sevgili Lenore’den gelen haberi; “nevermore!”.

Ağladım.

Kuzguni Aşk” için 32 yorum

  1. Burçak bolca duygu kokan,başarılı bir yazı.Bence kuzguni aşk kavuşulamayınca hissedilen duygu…Herneyse herkes kendince kuzguni aşk yaşamıştır.Beni o günlere götürdün ve üzerime o günlere ait duyguları serptin.Yazının konseptini tamamlayan şiir ve müziklere bayıldım.

    Liked by 2 people

      1. Bu sorular çok zor… Gerçekten pek az kişinin yüreği böyle bir aşkı kaldırabilir. Belki de sırf bu yüzden, delirecek kadar büyük bir aşkı yaşamaktansa insanlığa fayda sağlamak, çoğumuzun görevi…

        Liked by 1 kişi

        1. O zaman büyük aşk özlemiyle kırık dökük aşkları yaşayıp roman ve filmlerdeki esas kızın yerine koyarak hayaller kurmaya devam mı?
          Topluma fayda da bu boyutta aynı fikirdeyim. Ama keşke aşk yüzünden delirme durumunda olsam da toplumun bu gidişatını görmesem… Tutuyorum kendimi yoksa esas kız olan benle, toplumdaki beni konuşturacağım…

          Liked by 1 kişi

  2. AŞK dendiğinde günümüzde yaşananlar mı, yoksa Ferhat ile Şirin’in, Kerem ile Aslı’nın yaşadıkları mıdır AŞK?
    AŞK kıvuşulamadığında AŞK’tır,
    AŞK acı verdiğinde AŞK’tır.
    Acı vermiyorsa, günler geceler boyunca hasretle, özlemle aramıyorsa sevdiğini kişi o, asla AŞK değildir!
    O hasret ki dağları deldirtiyorsa Ferhat’a, o zaman o AŞK’tır işte…
    Bugün birine, üç gün sonra ötekine duyulan ilginin AŞK’la uzak yakın bir akrabalığı yoktur!

    Liked by 3 people

      1. Sevgili Burçak Hanım, buna hemen EVET-HAYIR diye kestirme bir yanıt vermek öylesine zor ki!
        Kerem ile Aslı’yı, Ferhat ile Şirin’i vd benzerlerin ilk okuduğum zaman sanırım 8-10 yaşlarındaydım.
        Bir odada mahallemizin kadınları toplanır ben okurdum onlar dinlerdi ve hep birlikte ağlaşırdık! 🙂
        Aslı kayıptır, olması gereken yerden ayrılmıştır!
        Ve sürekli elinde sazı ile onun peşinden koşan Kerem!
        Ve her gittiği yerde aynı yanıt: Aslı gitti, dün gitti… vs.
        Bu nasıl bir sevgidir, bu nasıl bir hasrettir ki Kerem hiçbir zaman:
        “Hadi ya, seninle mi uğraşacağım, sürekli senin peşinden mi koşacağım?” demez!
        AŞK denen olgu o zamanlar bir değermiş!
        AŞK o zamanlar gerçekten de AŞK’mış!
        Bugün adına belki başka bir yakıştırma olmadığı için AŞK dediğimiz olgu asla AŞK değil ki!

        Evet, galiba ben gerçek bir AŞKı isterdim, çünkü gerçek AŞK öylesine derin öylesine yüce ki…
        Ve öylesine SAF ki…

        Liked by 2 people

  3. Sevgili kardeşim, yazının girişinden yüreklerine kazınan ve kavuşamadıkları aşkları yüzünden delirme noktasına gelen birine annesi diğerine kardeşi bakan karakterlerin hikayesi diye düşündüm ama yanıldım yani şaşırtma iyiydi , yazın bu dünyada kavuşamayan sevgililere atfen yazılmış bir yazı sanki mevlana nın dediği gibi kavuşamayınca aşk olur sokrates de aşk için güzelliğin aracılığı ile çoğalma arzusudur der.hep merak etmişimdir acaba ferhat ile şirin ,leyla ile mecnun vb diğerleri kavuşabilseydi bu aşkı yaşarlarmıy dı yada nesilden nesile bu hikayeler anlatılırmıy dı bunu hiç bir zaman bilemeyeceğiz ,ama şu var günümüzde aşk yaşanmıyor kuzgun kuşunu bu dünyada kavuşamayan aşklarla özdeşleştirmen enterasan olmuş ama kuzgun batı da uğursuz hayvan sayılıyor farklı bir yazı türü sıkıcı olmadan değişik bir çalışma olmuş ellerine sağlık ama ben girişte yazdığın karakterlerin hikayesini merak etmeye başladım .

    Liked by 2 people

    1. Sevgili Erhan,
      Onlar benim birebir komşularımdı. Anlatılanlar ne kadar doğruydu bilmiyorum ama hangi düzeyde olursa olsun kimse onlara “deli” demezdi. “Ah aşık!” derlerdi ama bilirlerdi deli divane olunduğunu. Aşktan delirmenin mahalle sakinlerimizin üzerinde cezbedici bir yanı vardı. Hayatlarında yakalanamamış bir aşkı yakalamış ama bu dünyayla irtibatını kesmiş bu insanlara gıpta ile bakar, gündelik hayatlarına devam ederlerdi. Ben çocuktum, sevgilisini bekleyen amcaya uzaktan bakardım ve hayal ederdim bir gün sevgilisi çıkıp gelse n’olur diye. Anneme söyledim; “bulsak sevgilisini getirsek?” Annem ” aman kızım bırak öldürürüz adamı” demişti. Hala düşünüyorum keşke o dönem biraz daha büyük olsaydım da kavuştursaydım onları.
      Hani aşk kavuşamamak deniyor ya! Hani kavuşursan aşk biter! Bu kadar çok sevdikten sonraki kavuşmada bitmez gibi…
      Kuzgun Türkler’de önemli bir kuş. Özel ve bu nedenle korkulan…
      İlginç bir yazıydı. Yazarken uçtuğumu bile gördüm rüyamda.
      Teşekkürler.

      Liked by 2 people

  4. İnsanın kendisi için değer verdiği biri için yaşaması ve onu yaşatmaya çalışması ne büyük gaye. Lakin o gayeler dağları delmeler ve çölleri aşmalar günümüzde yok. Keşke onların sevdikleri gibi sevsek. Beşinci mevsimde bulabilir miyiz acaba?

    Liked by 1 kişi

    1. “Hiç kimse deneme tahtası değildir ve hiç kimse birinin duygularını tatmin etmesi için doğmamıştır. Bunun ne kadar büyük bir aşağılama olduğunu ancak asil duyguları olanlar anlar. ” yazmışsınız yeni yazınızda.
      En çok korktuğum biri ilişkide bu aşkı bulmuşken diğerinin hiç oralarda olmayışı. Hepsinden daha fazla acı verici.

      Liked by 2 people

      1. Evet haklısınız. Sevgilerde böylesi korkuların olması insanın başına gelebilecek en kötü şeydir. Onun içindir ki seveceğimiz kişi gerçekten sevgimizi hak edecek olmalıdır. Teşekkürler yorumunuz için.

        Liked by 1 kişi

  5. Burçak hanımefendi,yazınızı ve yorumları keyifle okudum izninizle bende aşkın başka yönünden bahsetmek istiyorum aslında bahsetmissiniz ama adını koymak istedim aşkın gücü evet insanın yüregine işleyen ruhsal halini sarsan aşk, zamanında savaşları başlatan ,savaşları bitiren aşk hatta en son yeni japon prensesi ünvanı olmayan halkdan birine aşık olduğu için haklarından vazgeçti ferha ta dağları deldirdi nedir bu tabiki aşkın gücü tanrının insanlara bir hediyesiş aşkı bilmeyen yaşamayan aşk hakkında konuşamaz acaba psikologların dediği gibi aşk ın kimyasal ömrü 3 yılmıdır eğer gerçek aşk sa bence ölünceye kadardır sabun köpüğü aşklarla karıştırmamak lazım. Hanımefendi yüreğinize ,kalbinize ruhunuza sağlık ne yaparsan yapın aşkla yapın…….

    Liked by 2 people

    1. Sizin gibi düşünüyorum Muzaffer bey,
      Aşkın gücü çok büyük, enerjisi muhteşem. Bu mutluluğun da acının da enerjisi… Yaşamda sırf düşünce ve duygu boyutuna geçtiğimizde algılarımız değişecek ve Aragon’a inat mutlu aşklar olacak… Sevgilerimle

      Liked by 1 kişi

  6. Sevgili Burçak hanım
    Aşk ille de bir kadının yada bır erkeğin karşı cinsten birine duyduğu bir his midir sadece!Mesela bir çiçeğe,bir kedı yada köpeğe duyulan hisler de aşk olarak adlandırılamaz mı?Yada kişinin çok anlam yüklediği bir objeye olan duyguları da onun için bu sınıflandırmaya girer mi?Geçmişten günümüze yapılan aşkın tanımında hep erişilemeyen,sonu hüsranla biten yaşanmışlıklar anlatılır kulaktan kulağa yadahikaye ve romanlarda.Aşkı bu kadar gizemli kılan erişilemez olması olabılır mı acaba!
    sevgi ve esenlikler diliyorum

    Liked by 2 people

    1. Sevgili Serap hanım ,
      Belirttiğiniz aşk üst boyut bir aşk. Onu şimdi anlayamıyoruz. Bence her şeyin sadece izdüşümünü görebiliyor, daha kendisine ulaşamıyoruz. 5. boyuttan sonrasında bırakın karşı cinsi, hiç bir cismani varlığa duyulmayan bir şey, sevgi. Ancak insanlık ben öldükten çok sonra ulaşacak bu evrelere diyorum. Aslında ümit ediyorum. Ama şu yaşadığımız 4. boyutta (ki bunu da zamanı tam olarak algılayamadığımızdan yaşayamıyoruz) söylediğiniz tarz bu sevginin yücesi.
      Aşk da diğer duygular gibi gizemli ve karşı taraf olmadan ona yüklediklerimiz. Yani bizim içimizden doğan bir duygu… Ne dersiniz?

      Liked by 2 people

  7. Sevgili Burçak, öyle bir yazmışsın ki aşk yaymışsın etrafa..Kalp ve Harp sözcükleri birbirine çok benzer ve birbiriyle içime geçmiştir bence..bazen vazgeçmek, bazen de vazgeçmekten vazgeçmek gerek belki de..bugün yine derin düşüncelere soktun beni..eline,yüreğine sağlık.

    Liked by 2 people

    1. Aşkı herkes yaşayabilir aniden içinde hissederek… Ama güzel arkadaşım, aşkı ancak tanıyan, bilen kalpler görebilir. Görebilmek başka bir boyutta deneyimlemenin senteziyle ulaşılabilen. Gören yüreğine teşekkürler.

      Beğen

  8. Aşkın o kadar fazla tanımını okudum ki artık hangisi doğru emin değilim. 🙂 Her yazar, her müzisyen, her ressam hatta her insan hiç değilse bir kez aşkı kendi gözünden tanımlamaya çalışmıştır.

    Başıma böyle deliye döndürücü, kahredici bir aşk gelmediği için şanslı mı olduğumu düşünmeliyim? Emin değilim, ama nasıl bir his olduğunu merak etmiyor da değilim. Ya da kaçımız yaşadı acaba?

    Aşkları dillere destan olmuş, birer efsane olmuş bu aşıkların yaşadıklarını tanımlayan oldukça yaratıcı, orjinal bir başlık!
    Tebrikler Burçak Hanım ve sevgili ressam meslektaşımız 🙂

    Liked by 1 kişi

    1. Aşkın tanımını hep okuduk Onur,
      Peki nedir sence, kendi sözcüklerinle yaşadıkların ya da yaşayamadıklarınla? Bence enerjidir aşk… Bambaşka yapar içini, meyve tadında, çiçek kokusunda… O enerjiyi kullanabilirsen, üretirsin. Kullanamazsan, içinde patlar, hasta eder…
      Başlık muhteşem, Nijer Yeniceli Uğurtaş’ın.
      Sevgili meslektaşım aslında senin ilgilendiğin, yazdığın konulara çok uzak olmasına rağmen yine de zaman ayırıp okuyor ve yorum yapıyorsun, çok mutlu ediyorsunuz beni…
      Hem şanslı hem de değiliz galiba!

      Beğen

      1. Sevgili Burçak , her yazını keyifle okuyorum, bazen pazar kahvaltısı tadında bazen de loş sesiz bir oda da insanın boğazını düğümler gibi, ancak yorum yaparken ne yalan söyleyeyim çok zorlanıyorum, okurken bana hissettirdiklerinin kelime karşılığı olmuyor genelde, olduğu zaman da bende kalsın istiyorum ama dayanamıyorum umarım yorumlarım yazılarının büyüsünü bozmamıştır seçmiş olduğun müziklerden hiç bahsetmiyorum bile 🙂 renk kattın cuma gecelerine. teşekkürler 🙂

        Sevgilerimle

        Liked by 1 kişi

        1. Canım arkadaşım,
          Desteğin için, aslında o beni motive eden heyecanın için çok çok teşekkür ederim. Ayrıca yorumlarınız beni mutlu etmekten başka hiç bir şeye neden olmaz. Bu yazının başından sonuna kadar sen vardın. Kucak dolusu sevgilerimle…

          Beğen

Yorum bırakın